Sahip Kim?
Tam 11 yıl öncesiydi hikayenin başlangıcı. Henüz klinisyen hekim olarak çalışmaktaydım. 15 yaşındaki Naylan oldukça yaşlanmış, ileri yaşa bağlı bir çok problemle uğraşmaktaydık. Böbrek, pankreas ve karaciğer problemleri hat safhadaydı ve son 6 ay sürekli kötüye giden bir sağlık tablosu vardı.
Bütün bu problemlerle uğraşırken oğlum Ege 6 yaşında kızım eylül daha 4 üne yeni girmişti. Naylan onlardan daha önce bize evlat olmuştu. Çocuklar büyürken kedimize daha şefkatle davranmaları için onlara '' ablanız o sizin'' diye sürekli telkinler veriyorduk. Öyle benimsemişlerdi ki Naylan'ı kedi değil kan bağları olan ablaları sanıyorlardı.
Aile içerisinde her şey mutlu mesut ilelerken Naylan'ın yakın zamanda kaybetme düşüncesi ile çocukların daha az etkilenmesi için bir kedi daha alma kararı vermiştik. Naylan bildiğiniz sarı sarman dedikleri sokak kedisinin tam tarifiydi.
Bu sefer hayatımda onca güzel, bakmalara doyamadığım cins kediler varken ''sokaktan kedi almayacağım, benimde bir İran Kedim (Persian) olsun'' diye hayal ederken, bir petshop ta istediğim gibi bir kedinin varlığı haberini aldım. Durumuyum. Hemen tarif edilen yere gittim.
Benim hayatımda hiç petshop işleten kişilerle iletişimim olmamıştı. İçeri biraz ürkek girdim oysa 18 yıla yakın hekimdim ama para ile kedi köpek satışından pek hoşlanmadığım çevrem tarafından bilinir. Malum kedi sahiplenme ilanları o yıllarda çok revaçta değildi.
Mağazanın camında birkaç yavru sokak kedisi birbirleriyle alt alta, üst üste oyun oynuyorlardı. Camda kocaman ''SAHİBİM OLURMUSUN'' yazıyordu. Sahibim olur musun? oldukça vicdana dokunan bir soruydu. Hemen ilgili arkadaşa '' bu kediler satılık mı?'' dedim. Genç temiz yüzlü ama çok konuşan bir arkadaştı. '' Bunları sokakta bulmuşlar bir haftadan beri bakıyoruz, Mama ve kum karşılığı sahiplendiriyoruz'' dedi.
Sanki kliniğime onca yavru gelmiyormuş gibi ( Günde en az 40 hastanın bakıldığı ve 3-4 operasyonun yapıldığı yoğun bir klinik) Adını hiç duymadığım bir kedi maması, birkaç kedi oyuncağı ve kedi kumu alarak bir taşıma kabında British den hallice bir kediyle eve döndüm.
Çok tatlı olan yeni yavrumuza Şöbiyet adını verdik. Şöbiyet cana yakın, yavru olmasından dolayı yaramaz, oldukça obur ve ''karakterli hayvan'' diyeceğiniz cinsten bir yaratıktı. Evi hiç yadırgamadığı gibi, aile fertleri de adete yeni kardeş gelmiş kadar mutluydu. Naylan Hariç.
Aradan tahmini 4-5 ay geçtiğinde Naylanı kaybettik. Bir kaç gün mailecek yıkılmıştık ama Şöbiyet bizi oldukça oyaladı ve üzüntümüz onun şebekliği ile azaldı. Günler günleri kovaladı ve Şöbiyet ailenin neşe kaynağı, kızımın oyun arkadaşı, oğlumun yemek ortağı olarak 11 yaşına geldi.
Artık günün 23 saati miskinlikle geçiren ama hala yemek için canlanan ve taklalar atan bir olgun kız olarak hayatını sürmekte. Canı isterse kendini sevdiren, evin istediği yerinde yatan, kendisine müdahale ettirmeyen biri oldu. Annemiz adeta onun gözünde temizlik elemanı ve hizmetçi, ben her akşam eve konserve getirmesi gereken adam olduk. O ise ev sahibi.
Günün 12 saatini çalışmak için ev dışında geçirirken, hanımefendi tek başına evin sefasını sürmekte. İstediği yatakta yatmakta, canı ne zaman isterse yemeğini yemekte ve tuvalete gitmekte. Kumu mutlaka her gün temizlenmekte. Konservesiz bir günün sonumuz olacağını bildiğimizden, emrine amade olan ben.
Bütün bu hayıflanmalarımıza rağmen gözümüzün bebeği Şöbiyet. Bu gün evde kendime sordum ''ev sahibi kim?'' Şöbiyet mi, biz mi? Evin tüm konforunu kullanan hanımefendiyi ilk gördüğümde sanki o bana sahibim olur musun? demedi. Ben ona sahibim olur musun dedim.
Şöbiyet Allah ikimize de sağlık versin ben sana hep kum, mama taşıyayım. Annemiz hep kumunu temizlesin, Ege, Eylül seninle hep oynasın. Veee sen hep benim sahibim ol. Emrine amadeyim.